RÖPORTAJ Haberleri
Ne varsa toprakta var

Türkiye koşullarına en uygun tohumlar geliştiriyor, kuraklığa teslim olunmaması adına projeler üretiyor, Türkiye hayvancılığının gelişmesinde tüm umutları yeşertiyor. Tüm çalışmaları, araştırmaları dünya çapında takip ediliyor. Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü’nü, Enstitü Müdürü Dr. Fatih Özdemir’le konuştuk… (Çiğdem Kurut’un röportajı)

Ne varsa toprakta var
PAYLAŞ
A
Haberi Oku

Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü ne zaman ve hangi amaçla kuruldu?

1914 yılında Konya Valiliğine bağlı Numune Çiftlik olarak kurulmuş olan Enstitü 1934 yılına kadar bu görevini devam ettirmiş. Daha sonra 1934’den itibaren Hayvancılık Araştırmaları (Hara) yapmak üzere Tarım Bakanlığı Bünyesinde görev yapmış, 1986 yılında Türkiye tohumculuğunu geliştirmek üzere yapılan, Meksika merkezli CIMMYT ve Suriye Merkezli ICARDA gibi araştırma merkezlerinin de yer aldığı uluslararası işbirliği ile aynı arazide kurulan “Bahri Dağdaş Milletlerarası Kışlık Hububat Araştırma Merkezi” ile 2002 yılında birleşerek bugünkü adını almış ve Türkiye’nin en büyük araştırma merkezlerinden birisi olmuştur.

Tarım ve hayvancılık adına çok geniş bir çerçevede çalışma yürütüyorsunuz. Özellikle buğday alanındaki çalışmalarınız tüm dünyanın gözünde..

Bakanlığımızın ülke tohumculuğu ve ıslah çalışmalarını geliştirmek amacıyla 1986 yılında CIMMYT ve 1990 yılında ICARDA kuruluşlarıyla kışlık ekmeklik buğday alanlarında verim ve kaliteyi geliştirmeyi amaçlayan buğday ıslahı adına yaptığı uluslararası işbirliği o tarihten beri devam ediyor. Bu işbirliği gereği oluşan Uluslararası Kışlık Buğday Geliştirme Programı (IWWIP- International Winter Wheat Improvement Program) Türkiye Koordinatörlüğü “Bakanlığımız adına” Konya Bahri Dağdaş UTAE tarafından yürütülüyor. CIMMYT ve ICARDA Türkiye Koordinatörleri ile birlikte üçlü koordinasyon sistemi ile Konya’dan koordine edilen bu programın, sadece Türkiye değil başta Orta-Batı Asya ve Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere tüm kışlık buğday yetiştirilen alanlar sorumluluk alanı olarak kabul ediliyor. Enstitümüz, 100 ülke ile genetik materyal değişimi konusunda anlamında işbirliği halinde. Her yıl yukarıda bahsedilen coğrafyada ihtiyacı olan 55-60 ülkeye ıslah amaçlı bilimsel materyal göndererek onların ıslah programlarına kaynak sağlıyor.  Sadece Türkiye’ye değil, Ülkemizin bölge ve dünyadaki yeni vizyon ve misyonu gereği tüm dünya ile bağlantı halinde. Dünyada hızla sorun haline gelen GIDA GÜVENLİĞİ konusunda dev adımlara vesile olan Enstitümüzün çalışmaları bu anlamda dünyada da biliniyor. Bu programdan şimdiye kadar 35 tanesi Türkiye için olmak üzere toplam 82 buğday çeşidi geliştirilmiş olup, bunlar toplam 2.5 milyon hektar alanda ekilerek önemli bir katkı sağlıyor.

Kuraklıkla mücadele anlamında da çalışmalarınız var. Bu çalışmalardan bahseder misiniz?

Kuraklığın üretimin önündeki en büyük sorunlardan birisi haline geldiği ve her yıl yeni bir doğal afetin dünyamızı vurduğu bir dönemde Bakanlığımızın vizyonu ile kurulan Dünya’da alanında önde gelen, Türkiye’de ise tek olan tam donanımlı TÜRKİYE KURAKLIK TEST MERKEZİ’ de Enstitü bünyesinde, kuraklığa dayanıklı çeşitler geliştirmek üzere çalışmalar yapıyor. 2010’dan bu zamana kadar ERAYBEY ve BOZKIR isimli 2 adet kurağa dayanıklı buğday yanında bu yıl hepsi kuru alanlar için özel olmak üzere TANER, ŞEHZADE ekmeklik buğdaylarının yanı sıra, TÜRKÖZ makarnalık buğday, ÖZER tritikale ve AYRANCI isminde yeni arpa çeşitleri geliştirildi. Bu çeşitlerimizin hepsi çok yüksek kalite ve verimleri ile iddialı olup, üreticilerimize hızlıca ulaştırılmak için bu yıl içinde özel sektöre veya TİGEM, Tarım Kredi gibi devlet iştiraklerine devredilecek.  Önümüzdeki iki yıl içerisinde de 30 adet yeni çeşit tescil edilmek üzere başvuru yapıldı. Yani Enstitü çalışıyor, ıslah ve genetik ilerleme durmadan devam ediyor.

Diğer taraftan, Konya Kuraklık Test Merkezinin imkânlarının arttırılıp ULUSLARARASI KURAKLIK TEST MERKEZİ olması teklifi uluslararası partnerler (CGIAR-Global Phenotyping Centers Program) tarafından kabul edildi ve çalışmalar devam ediyor.

Enstitümüz kuraklık konusunda dünya standartlarında bir merkez olmayı hedefliyor. KOP Eylem Planı içerisinde de gerek kuraklık, tohumculuk gerekse hayvancılık adına dünya çapında çalışmalar yapmak için proje teklifleri götürülerek destekler alındı.

 Konya tohumculukta ne durumda? Enstitünün buna katkısı nedir?

Mevcut durumda Türkiye tohumculuğunun %35’inin yapıldığı Konya’da tohumculuk sektörüne şimdiye kadar geliştirdiği 35 çeşitle destek veren Enstitümüz, aynı zamanda Bakanlığımızın TOHUMCULUK KONUSUNDA DIŞA BAĞIMLILIĞIMIZI SONA ERDİRİLMESİ ve tohum ithalatını azaltmaya yönelik vizyonu doğrultusunda birçok STK ve özel sektör tohumculuk firmaları ile de ortak Ar-Ge faaliyetleri yürütüyor. Bu anlamda Enstitüde başta Buğday olmak üzere Arpa, Yulaf, Tritikale, Çavdar, Mısır, Ayçiçeği, Soya, Aspir, Fiğ, Yonca ve Karabuğday ıslah programları yürütüyoruz.

Enstitümüz 1987’den beri devam eden ulusal ve uluslararası tohum geliştirme çalışmalarının yanında geliştirerek gerek TİGEM, gerekse özel sektöre satış hakkını devrettiği çeşitlerin ORJİNAL kademede  (150 ton tohum ) üretimi de yaparak çeşitlerin devamlılığını sağlıyor. Bu bağlamda Türkiye tohumculuğunun %35’inin yapıldığı Konya’da ve Türkiye’nin hemen her bölgesinde yaklaşık 150 firma ile tohumculuk sözleşmemiz mevcut. Bazı rakamlarla durumumuzu netleştirirsek Türkiye arpasının %15’ini, toplam Türkiye hububat tohumluğunun ise %7,5’ini Enstitümüz üretmektedir. Bu rakamlar da ne kadar büyük katkı sağladığımızı gösteriyor.

Hayvancılığın gelişmesine yönelik ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?

Orta Anadolu’nun öz evladı olan koyunculuk hakkında ülkemizde araştırma yapan bir kaç enstitüden birisi olan Bahri Dağdaş UTAE, Bakanlığımızın desteğiyle koyun ve keçi üzerine yürütülen “Halk Elinde Islah Projeleri” içerisinde Antalya’dan Sivas’a kadar uzanan hatta devam ettirdiği projelerle Türkiye hayvancılığının gelişmesine katkılar sunuyor. Bu kapsamda sadece Enstitümüzün yürüttüğü projelerde yetiştiricilerimiz 2017 yılında 2 Milyon TL hibe destek aldı.

1989 yılında başlayan “Türkiye Koşullarına Uygun Yerli Etçi Koyun Islah Çalışmaları” sonucunda Türkiye için 4 adet yeni tip (HASAK, HASMER, LİNMER VE HASİV) geliştirildi, bunlardan HASAK ve HASMER etçi ırk olarak 2016 yılında tescil edildi. Bu yeni ırkların yaygınlaştırılması ile ülke et ihtiyacının karşılanmasına katkı sağlanacak.

Kurumumuz büyükbaş hayvancılıkta da önemli çalışmalara imza attı.  “Embriyo Transferi” ve “İnvitro Fertilizasyon” gibi ileri Biyoteknolojik yöntemleri kullanarak ıslah ve geliştirme faaliyetleri yürütmeye devam ediyoruz. 

 KOP Eylem Planında da yer alan ve Kalkınma Bakanlığından desteklenmiş olan (100 Milyon TL bütçeli proje ile halk arasında Montofon olarak bilinen ) Orta Anadolu koşullarına adaptasyonu yüksek ve kombine bir ırk olan “Esmer Irk Sığır Damızlık Sığır Geliştirme Projesi” ile Türkiye’nin et ihtiyacına da orta vadede çözümler üretilecek. Bu çalışmanın da tüm hazırlıkları bitmiş olup bu yıl ihalesi yapılacak inşallah.

Bu çalışmaların yanında Yerli Genetik Kaynaklarımızın Korunması kapsamında Enstitü koşullarında ve Yerinde Koruma faaliyetleri de sürdürerek bu kaynakların gelecek nesillere aktarılması ve istenilen genlerin ıslah yoluyla aktarılması gibi çok önemli çalışmaları da yürütüyoruz. Kanatlı çalışmalarında tecrübeli olan Enstitümüz, Bakanlığımız ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı destekleri ile yerli genetik kaynaklarımızdan “KEKLİK ÜRETİMİ” de yapıyor.  Bu faaliyetle;  buğdayın ana zararlılarından olan SÜNE ile Biyolojik Mücadeleye katkı sağlanıyor,  Doğal hayat destekleniyor,  keklik ile ilgili bilimsel çalışmalar yürütülüyor.

Son olarak şu anda yürütmekte olduğunuz Ar-Ge çalışmalarınız neler?

Enstitü özellikle kuru alanlar başta olmak üzere topraktaki nemin muhafazasını sağlayarak tarım yapılan alanların verimliliğini arttıran ve Türkiye için çok önemli olan “Doğrudan Ekim” konusunda çalışmalar uzun yıllardır devam ediyor. Doğrudan ekim sistemi ile çiftçilerimiz topraklarını işleme masraflarını bertaraf etmiş olacak ve girdilerini azaltacaklar. Yaptığımız çalışmalara göre doğrudan ekim, azaltılmış toprak işleme ve şeritvari sürüm çalışmaları ile üreticilerimizin %50’ye varan akaryakıt tasarrufu sağlamaları mümkün olacak.

Enstitümüzün Ekonomi-İstatistik Bölümünce yapılan araştırma ve analizler, tarımın başkenti olan Konya’mız ve tüm Türkiye’nin tarımsal yapısı ve tarımsal ekonomisini değerlendiriyor, bu alanlarda yapılacak stratejik çalışmalara veri sağlayıp ışık tutuyor.

Enstitü Bitki Sağlığı Bölümü, uzman kadrosu ile Enstitü sorumluluk alanında ve gerekirse tüm Türkiye’de meydana gelen veya gelmesi muhtemel hastalık-zararlı salgınlarını tahmin edip gereken tedbirleri aldırmada rol alıyor. Bu önemli görevin yanında hastalıklara dayanıklı bitkiler ve yeni çeşitler geliştirilmesi için ıslah programlarına katkılar sağlanıyor. Önemi her geçen gün artan Hububatta ve diğer ürünlerde kalite, kurumumuz Kalite-Teknoloji Bölümünce uluslararası standartlarda değerlendirilip ıslah programına katkı sağlıyor.

Enstitümüz tüm bu çalışmaların yanında özellikle anavatanı olduğumuz hububatta “Yerel Buğday” denilen ve genetik hazinemiz olarak adlandırdığımız köy buğdaylarını tüm Türkiye’den 65 ilden tarayarak topladı ve bu 3 bin adet popülasyonu gen bankasına kazandırdı. Gen bankasına kazandırılan bu genetik hazine mevcut çeşitlerin geliştirilmesi için TÜBİTAK, Üniversite ve Sivil Toplum Kuruluşları ile beraber yapılan çalışmalarda kullanılmaya başlandı.

Bunun yanında TARSİM ile uzun yıllardır yapılan ortak çalışmalar sonucunda dünyada ilkler arasına girerek İlçe Bazlı Kuraklık Verim Sigortası-İBKVS ilk kez geçen yıl buğdayda, bu yıl ise arpa yulaf ve tritikalenin de kapsama alınmasıyla tüm Türkiye genelinde üreticilerimizin riskten korunması amacıyla uygulamaya konuldu. Bu proje kapsamında tüm Türkiye’deki Tarsim eksperlerine İBKVS’nın uygulama esasları ve arazide uygulanması ile ilgili eğitimler tarafımızdan verildi.

Enstitülerimizin ulusal ve uluslararası proje, çalıştay, kongre ve seminer gibi faaliyetleri Türkiye üreticisine katkı sağlamak amacıyla devam ederken son olarak Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü–FAO ile de ‘Bozkır Ekosistemlerinde İklim Değişikliğine Ekosistem Tabanlı Uyum için Tarım Uygulamalarının Sürdürülmesi’ Projesi kapsamında anlaşma imzalayarak bu projeye AR-GE ve eğitim desteği sağlamak için kolları sıvadık.

Çalışmalarımız aslında çok daha fazla ama bu kadarı ile yetinelim. Ne varsa toprakta var. Biz de bunun bilinciyle büyük bir şevkle çalışmaya devam ediyoruz.

Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü ne zaman ve hangi amaçla kuruldu?

1914 yılında Konya Valiliğine bağlı Numune Çiftlik olarak kurulmuş olan Enstitü 1934 yılına kadar bu görevini devam ettirmiş. Daha sonra 1934’den itibaren Hayvancılık Araştırmaları (Hara) yapmak üzere Tarım Bakanlığı Bünyesinde görev yapmış, 1986 yılında Türkiye tohumculuğunu geliştirmek üzere yapılan, Meksika merkezli CIMMYT ve Suriye Merkezli ICARDA gibi araştırma merkezlerinin de yer aldığı uluslararası işbirliği ile aynı arazide kurulan “Bahri Dağdaş Milletlerarası Kışlık Hububat Araştırma Merkezi” ile 2002 yılında birleşerek bugünkü adını almış ve Türkiye’nin en büyük araştırma merkezlerinden birisi olmuştur.

Tarım ve hayvancılık adına çok geniş bir çerçevede çalışma yürütüyorsunuz. Özellikle buğday alanındaki çalışmalarınız tüm dünyanın gözünde..

Bakanlığımızın ülke tohumculuğu ve ıslah çalışmalarını geliştirmek amacıyla 1986 yılında CIMMYT ve 1990 yılında ICARDA kuruluşlarıyla kışlık ekmeklik buğday alanlarında verim ve kaliteyi geliştirmeyi amaçlayan buğday ıslahı adına yaptığı uluslararası işbirliği o tarihten beri devam ediyor. Bu işbirliği gereği oluşan Uluslararası Kışlık Buğday Geliştirme Programı (IWWIP- International Winter Wheat Improvement Program) Türkiye Koordinatörlüğü “Bakanlığımız adına” Konya Bahri Dağdaş UTAE tarafından yürütülüyor. CIMMYT ve ICARDA Türkiye Koordinatörleri ile birlikte üçlü koordinasyon sistemi ile Konya’dan koordine edilen bu programın, sadece Türkiye değil başta Orta-Batı Asya ve Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere tüm kışlık buğday yetiştirilen alanlar sorumluluk alanı olarak kabul ediliyor. Enstitümüz, 100 ülke ile genetik materyal değişimi konusunda anlamında işbirliği halinde. Her yıl yukarıda bahsedilen coğrafyada ihtiyacı olan 55-60 ülkeye ıslah amaçlı bilimsel materyal göndererek onların ıslah programlarına kaynak sağlıyor.  Sadece Türkiye’ye değil, Ülkemizin bölge ve dünyadaki yeni vizyon ve misyonu gereği tüm dünya ile bağlantı halinde. Dünyada hızla sorun haline gelen GIDA GÜVENLİĞİ konusunda dev adımlara vesile olan Enstitümüzün çalışmaları bu anlamda dünyada da biliniyor. Bu programdan şimdiye kadar 35 tanesi Türkiye için olmak üzere toplam 82 buğday çeşidi geliştirilmiş olup, bunlar toplam 2.5 milyon hektar alanda ekilerek önemli bir katkı sağlıyor.

Kuraklıkla mücadele anlamında da çalışmalarınız var. Bu çalışmalardan bahseder misiniz?

Kuraklığın üretimin önündeki en büyük sorunlardan birisi haline geldiği ve her yıl yeni bir doğal afetin dünyamızı vurduğu bir dönemde Bakanlığımızın vizyonu ile kurulan Dünya’da alanında önde gelen, Türkiye’de ise tek olan tam donanımlı TÜRKİYE KURAKLIK TEST MERKEZİ’ de Enstitü bünyesinde, kuraklığa dayanıklı çeşitler geliştirmek üzere çalışmalar yapıyor. 2010’dan bu zamana kadar ERAYBEY ve BOZKIR isimli 2 adet kurağa dayanıklı buğday yanında bu yıl hepsi kuru alanlar için özel olmak üzere TANER, ŞEHZADE ekmeklik buğdaylarının yanı sıra, TÜRKÖZ makarnalık buğday, ÖZER tritikale ve AYRANCI isminde yeni arpa çeşitleri geliştirildi. Bu çeşitlerimizin hepsi çok yüksek kalite ve verimleri ile iddialı olup, üreticilerimize hızlıca ulaştırılmak için bu yıl içinde özel sektöre veya TİGEM, Tarım Kredi gibi devlet iştiraklerine devredilecek.  Önümüzdeki iki yıl içerisinde de 30 adet yeni çeşit tescil edilmek üzere başvuru yapıldı. Yani Enstitü çalışıyor, ıslah ve genetik ilerleme durmadan devam ediyor.

Diğer taraftan, Konya Kuraklık Test Merkezinin imkânlarının arttırılıp ULUSLARARASI KURAKLIK TEST MERKEZİ olması teklifi uluslararası partnerler (CGIAR-Global Phenotyping Centers Program) tarafından kabul edildi ve çalışmalar devam ediyor.

Enstitümüz kuraklık konusunda dünya standartlarında bir merkez olmayı hedefliyor. KOP Eylem Planı içerisinde de gerek kuraklık, tohumculuk gerekse hayvancılık adına dünya çapında çalışmalar yapmak için proje teklifleri götürülerek destekler alındı.

 Konya tohumculukta ne durumda? Enstitünün buna katkısı nedir?

Mevcut durumda Türkiye tohumculuğunun %35’inin yapıldığı Konya’da tohumculuk sektörüne şimdiye kadar geliştirdiği 35 çeşitle destek veren Enstitümüz, aynı zamanda Bakanlığımızın TOHUMCULUK KONUSUNDA DIŞA BAĞIMLILIĞIMIZI SONA ERDİRİLMESİ ve tohum ithalatını azaltmaya yönelik vizyonu doğrultusunda birçok STK ve özel sektör tohumculuk firmaları ile de ortak Ar-Ge faaliyetleri yürütüyor. Bu anlamda Enstitüde başta Buğday olmak üzere Arpa, Yulaf, Tritikale, Çavdar, Mısır, Ayçiçeği, Soya, Aspir, Fiğ, Yonca ve Karabuğday ıslah programları yürütüyoruz.

Enstitümüz 1987’den beri devam eden ulusal ve uluslararası tohum geliştirme çalışmalarının yanında geliştirerek gerek TİGEM, gerekse özel sektöre satış hakkını devrettiği çeşitlerin ORJİNAL kademede  (150 ton tohum ) üretimi de yaparak çeşitlerin devamlılığını sağlıyor. Bu bağlamda Türkiye tohumculuğunun %35’inin yapıldığı Konya’da ve Türkiye’nin hemen her bölgesinde yaklaşık 150 firma ile tohumculuk sözleşmemiz mevcut. Bazı rakamlarla durumumuzu netleştirirsek Türkiye arpasının %15’ini, toplam Türkiye hububat tohumluğunun ise %7,5’ini Enstitümüz üretmektedir. Bu rakamlar da ne kadar büyük katkı sağladığımızı gösteriyor.

Hayvancılığın gelişmesine yönelik ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?

Orta Anadolu’nun öz evladı olan koyunculuk hakkında ülkemizde araştırma yapan bir kaç enstitüden birisi olan Bahri Dağdaş UTAE, Bakanlığımızın desteğiyle koyun ve keçi üzerine yürütülen “Halk Elinde Islah Projeleri” içerisinde Antalya’dan Sivas’a kadar uzanan hatta devam ettirdiği projelerle Türkiye hayvancılığının gelişmesine katkılar sunuyor. Bu kapsamda sadece Enstitümüzün yürüttüğü projelerde yetiştiricilerimiz 2017 yılında 2 Milyon TL hibe destek aldı.

1989 yılında başlayan “Türkiye Koşullarına Uygun Yerli Etçi Koyun Islah Çalışmaları” sonucunda Türkiye için 4 adet yeni tip (HASAK, HASMER, LİNMER VE HASİV) geliştirildi, bunlardan HASAK ve HASMER etçi ırk olarak 2016 yılında tescil edildi. Bu yeni ırkların yaygınlaştırılması ile ülke et ihtiyacının karşılanmasına katkı sağlanacak.

Kurumumuz büyükbaş hayvancılıkta da önemli çalışmalara imza attı.  “Embriyo Transferi” ve “İnvitro Fertilizasyon” gibi ileri Biyoteknolojik yöntemleri kullanarak ıslah ve geliştirme faaliyetleri yürütmeye devam ediyoruz. 

 KOP Eylem Planında da yer alan ve Kalkınma Bakanlığından desteklenmiş olan (100 Milyon TL bütçeli proje ile halk arasında Montofon olarak bilinen ) Orta Anadolu koşullarına adaptasyonu yüksek ve kombine bir ırk olan “Esmer Irk Sığır Damızlık Sığır Geliştirme Projesi” ile Türkiye’nin et ihtiyacına da orta vadede çözümler üretilecek. Bu çalışmanın da tüm hazırlıkları bitmiş olup bu yıl ihalesi yapılacak inşallah.

Bu çalışmaların yanında Yerli Genetik Kaynaklarımızın Korunması kapsamında Enstitü koşullarında ve Yerinde Koruma faaliyetleri de sürdürerek bu kaynakların gelecek nesillere aktarılması ve istenilen genlerin ıslah yoluyla aktarılması gibi çok önemli çalışmaları da yürütüyoruz. Kanatlı çalışmalarında tecrübeli olan Enstitümüz, Bakanlığımız ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı destekleri ile yerli genetik kaynaklarımızdan “KEKLİK ÜRETİMİ” de yapıyor.  Bu faaliyetle;  buğdayın ana zararlılarından olan SÜNE ile Biyolojik Mücadeleye katkı sağlanıyor,  Doğal hayat destekleniyor,  keklik ile ilgili bilimsel çalışmalar yürütülüyor.

Son olarak şu anda yürütmekte olduğunuz Ar-Ge çalışmalarınız neler?

Enstitü özellikle kuru alanlar başta olmak üzere topraktaki nemin muhafazasını sağlayarak tarım yapılan alanların verimliliğini arttıran ve Türkiye için çok önemli olan “Doğrudan Ekim” konusunda çalışmalar uzun yıllardır devam ediyor. Doğrudan ekim sistemi ile çiftçilerimiz topraklarını işleme masraflarını bertaraf etmiş olacak ve girdilerini azaltacaklar. Yaptığımız çalışmalara göre doğrudan ekim, azaltılmış toprak işleme ve şeritvari sürüm çalışmaları ile üreticilerimizin %50’ye varan akaryakıt tasarrufu sağlamaları mümkün olacak.

Enstitümüzün Ekonomi-İstatistik Bölümünce yapılan araştırma ve analizler, tarımın başkenti olan Konya’mız ve tüm Türkiye’nin tarımsal yapısı ve tarımsal ekonomisini değerlendiriyor, bu alanlarda yapılacak stratejik çalışmalara veri sağlayıp ışık tutuyor.

Enstitü Bitki Sağlığı Bölümü, uzman kadrosu ile Enstitü sorumluluk alanında ve gerekirse tüm Türkiye’de meydana gelen veya gelmesi muhtemel hastalık-zararlı salgınlarını tahmin edip gereken tedbirleri aldırmada rol alıyor. Bu önemli görevin yanında hastalıklara dayanıklı bitkiler ve yeni çeşitler geliştirilmesi için ıslah programlarına katkılar sağlanıyor. Önemi her geçen gün artan Hububatta ve diğer ürünlerde kalite, kurumumuz Kalite-Teknoloji Bölümünce uluslararası standartlarda değerlendirilip ıslah programına katkı sağlıyor.

Enstitümüz tüm bu çalışmaların yanında özellikle anavatanı olduğumuz hububatta “Yerel Buğday” denilen ve genetik hazinemiz olarak adlandırdığımız köy buğdaylarını tüm Türkiye’den 65 ilden tarayarak topladı ve bu 3 bin adet popülasyonu gen bankasına kazandırdı. Gen bankasına kazandırılan bu genetik hazine mevcut çeşitlerin geliştirilmesi için TÜBİTAK, Üniversite ve Sivil Toplum Kuruluşları ile beraber yapılan çalışmalarda kullanılmaya başlandı.

Bunun yanında TARSİM ile uzun yıllardır yapılan ortak çalışmalar sonucunda dünyada ilkler arasına girerek İlçe Bazlı Kuraklık Verim Sigortası-İBKVS ilk kez geçen yıl buğdayda, bu yıl ise arpa yulaf ve tritikalenin de kapsama alınmasıyla tüm Türkiye genelinde üreticilerimizin riskten korunması amacıyla uygulamaya konuldu. Bu proje kapsamında tüm Türkiye’deki Tarsim eksperlerine İBKVS’nın uygulama esasları ve arazide uygulanması ile ilgili eğitimler tarafımızdan verildi.

Enstitülerimizin ulusal ve uluslararası proje, çalıştay, kongre ve seminer gibi faaliyetleri Türkiye üreticisine katkı sağlamak amacıyla devam ederken son olarak Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü–FAO ile de ‘Bozkır Ekosistemlerinde İklim Değişikliğine Ekosistem Tabanlı Uyum için Tarım Uygulamalarının Sürdürülmesi’ Projesi kapsamında anlaşma imzalayarak bu projeye AR-GE ve eğitim desteği sağlamak için kolları sıvadık.

Çalışmalarımız aslında çok daha fazla ama bu kadarı ile yetinelim. Ne varsa toprakta var. Biz de bunun bilinciyle büyük bir şevkle çalışmaya devam ediyoruz.

 

Yorumlar (0)

Gazete Manşetleri

google reklam

Hack Haber Crack Forum